SeyrüseferSeyir DefteriKütüphâne → Makale-i Zindancı Mahmud Kapudan

Makale-i Zindancı Mahmud Kapudan

Seyir Defteri - Kütüphâne
Perşembe, 19 Ocak 2017

Mahmut KaptanYusuf Efendi 55 kişilik yolcu ile birlikte 1674 senesinde İskenderiye'den İstanbul'a doğru bir gemi ile hareket eder. Fırtınaya yakalanan ve bir adanın kayalıklarına çarpıp parçalanarak batan gemiden kurtulanların hikayesinin anlatıldığı bu eser pek çok açıdan son derece değerlidir. 17.yüzyıl itibarı ile Türklerin nasıl bir denizci dili kullandıkları, Kuzey Afrika ocaklarına bağlı Türk Korsanları ve genel olarak Türk milletinin denizciliği gibi alanlarda çok kıymetli ipuçlarına bu kitap sayesinde ulaşılabilmektedir.

Belge, bahsedilen olayların gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra bütün bu tecrübeyi bizzat yaşayan ve eski bir köle olan Yusuf Efendi tarafından kendisini azâd eden Elhac Abdurrahman Efendi'ye yaşadıklarını aktarmak ve bilgi vermek amacıyla yazılmış ve gönderilmiştir.

Olaydan yaklaşık yirmi sene sonra Kahire'ye giden Giritli Halil oğlu Süleyman Efendi, bir tesâdüf sonucu Abdurrahman Efendinin oğlu İbrahim ile karşılaşır ve bu eseri istinsah1 ederek tekrar Girit'e döner. Bu ikinci nüsha daha sonra Köprülü Ahmet Paşanın da ilgisini çeker ve 1745 senesinde tekrar istinsah ettirilir.

20.yüzyılda şarkiyatçıların ilgisini çeken bu eser Andreas Tietze tarafından almanca'ya çevrilir ve 1942 senesinde yayınlanır. Doğrusu bu zamanlama da dikkât çekicidir, daha önce ele alınan Türk Denizaltıcılığı Tarihinin ikinci döneminden sonra yayınlaması düşünülen ve 1936-1943 aralığını kapsayan üçüncü dönemde olanlar ile birlikte bu tarihi değerlendirmek de belki ilginç olabilir.

Daha sonra eserin orijinal metni Fahir İz'in gayret ve çalışmaları neticesinde asıl harfleriyle Türkiyat Mecmuası'nda2 1964'de yayınlanır. [1]

İşte burada bahsi geçen kitap Cemal Çiftçi tarafından günümüz harflerine uyarlanıp sadeleştirilerek "Mahmut Kaptanın Anıları" adıyla yayınlanan ve Köprülü Kütüphanesinde bulunan bu üçüncü nüshaya (Tietze tarafından almanca'ya çevrilen kitap gibi) dayanmaktadır. İlk iki nüshanın nerede ve kimin elinde olduğu bilinmemektedir. Eserin gerçek adı ise şöyledir:

Makale-i Zindancı Mahmud Kapudan Beray-i Feth ü Zafer-i Keştiy-i Maltiz-i La'in-i Düzeh-Mekin

 

Mahmut Kaptan'ın Anıları

Resim.1) Mahmut Kaptan'ın Anıları adıyla 1996 yılında Kitabevi Yayınları tarafından günümüz harfleriyle tekrar basılan eserin kapağı.

 

Kitabı yayına hazırlayan Çiftçi, çalışma hakkında şu beyanda bulunmaktadır:

"Elimizde bulunan eseri orijinaline uygun olarak sadeleştirdik. Çıkarma ve eklemelerde bulunmadık."

Bu ifâde, özellikle önemli olan denizci dilinin korunması açısından doğru gibi görünmektedir. Bir örnek vermek gerekirse:

"Bu esnada denizin kumları dağ gibi kabardı.Geminin içine hücum eden bir kum yığını, güverte üzerindeki su varillerini ve diğer nesneleri alıp götürdü. Peşinden bir kum yığını daha geldi."

Eski gemici Türkçesinde kum ifâdesi denizdeki "büyük dalga" anlamında da kullanılırdı. Dolayısıyla söz konusu ifâdenin yeni baskı kitapta olduğu gibi kullanılması çok değerlidir çünkü eser bu kullanımın nadide yazılı örneklerden biridir.

Bununla birlikte bazı cümlelerde aksi durumlarla karşılaşıldığı da düşünülebilir, mesela:

"Personel gemiyi demirlemek istediler."
"Toplam onsekiz kişilik bir grup oluşturan kâfirlerin de dokuzu ölmüş, üçü yaralanmıştı."

Gerçek metni incelemeden kesin konuşmamak lâzım belki ama yine de tarzanca kökenli personel ve grup kelimelerinin bu eserde yeri olmamalıydı diye düşünmek mümkündür, gemilerde personel değil mürettebat bulunur...

 

Diğer taraftan, genel olarak eser gâyet akıcı bir dille yazılmıştır ve yazar da denizci diline aşina olduğundan son derece hoş bir şekilde okunabilmektedir. Bu açıdan da birkaç numune göstermek gerekirse:

"Kumların aykırıdan geldiğini ve gemiye hücum ettiğini gören kaptanımız, bu zorunluluk sonucunda bocaladı, kumu iğneciğe aldı."

Gün geçtikçe yok olmakta olan ve yerini artık büyük ölçüde tarzancaya bırakmaya başlayan ve aslında çok derin kökleri olan Türk gemici/denizci dilinin geldiği durumu bu cümleden daha iyi ne anlatabilir? 343 sene önce azâd edilmiş bir kölenin kullandığı ve yazdığı şu güzel dile bakın ve bunu günümüzün sözüm ona yüksek öğrenimlerden geçmiş denizcilerinin dili ile karşılaştırın, sonuç? Yazarın burada ne dediğini tam olarak anlayabilecek veya meramını bu kadar güzel bir Türkçe ile anlatabilecek bugün kaç denizci kaldı? Tenezzüh, Ticarî veya Askerî olsun bütün denizcilik camiasının, atalarından gelen süzülmüş bin yıllık denizci kültürünü sadece yarım asır için paramparça etmeleri dünyada eşine az rastlanır bir durum olsa gerek...

"Mecburen iki demir attılar ve "öküz boynuzu" adıyla anılan biçimde yattılar."

"Gemiye bir koltuk bağlamak istedilerse de sandalı denize indirmek mümkün olmadı."

"Gecenin saat beşinde bir kum dağı gemiye çarptı. Geminin ikinci palamarı da koptu. Gemi paldır küldür kıyıya çarptı ve parça parça oldu."

"Bu minvâl üzere beş gün beş gece geçirdiler. Altıncı günün sabahı, enginde, rüzgârın sürüklemekte olduğu bir yelken gördüler. Yelken pupa geldiği için şayka gibi görünüyordu."

"Bundan sonra, bu kalyon, bizim malımızdır. Amacımız, kalyonda bulunan malların ve paraların hepimiz arasında paylaşılmasıdır. Bundan sonra bir miktar asker ve kumanya tedarik edelim. Ondan sonra da kendimize uygun bir ocağa varalım, bir sancak alalım. Eski biçimde (avcılıkla zuhur eden) kısmetimizi arayalım. Bu kısmetimizi kanuna uygun biçimde paylaşalım."

 

Eserde anlatılanların yaşandığı sene bilinse de ay konusunda biraz belirsizlik mevcuttur. Yusuf Efendinin ifâdesiyle:

"Gündönümüne henüz on gün kalmıştı, Karakoncolos günlerine bir kaç gün vardı. Büyük korkuya kapılmamız ve elem duymamız bu sebeptendi."

Yazarın yaşadığı dönemde "gündönümü" ve "karakoncolos günleri" kavramları tam olarak hangi zaman dilimini işaret ediyordu acaba? Kitabı yayına hazırlayan Cemal Çiftçi bu verilerden hareketle güneş takvimine göre mart ayının söz konusu olduğunu tahmin etmiş ki bu geçerli bir tahmin olabilir. Ama belki Aralık-Ocak dönemi de söz konusu olabilir, zirâ eğer Yusuf Efendi fırtına takvimine göre konuşuyor ise;

  • Gündönümü Fırtınası: 21 Aralık (ve 23 Haziran)
  • Karakoncolos Fırtınası: 14-16 Ocak

Ama bu tarihlerle ifâde arasında bir tutarsızlık da yok değil. Diğer taraftan gece-gündüz eşitliği (21 Mart ve 23 Eylül) gündönümü olarak değerlendirilirse ve Kocakarı Fırtınası (11 Mart) söz konusu olduğunda Mart ortası daha yüksek bir ihtimâl olabilir ama o dönem için güneş değil ay takvimi kullanıldığına göre yazarın belirttiği tanımlamaların bu yönde daha kapsamlı incelenmesi faydalı olabilir.

Kitabın dilinden kaynaklanan özellikleri bir tarafa içinde anlatılan olaylar da başlı başına okunmaya değer niteliktedir. Yaşananlar o kadar etkileyici ki mükemmel bir film haline de getirilebilir doğrusu.

Velhasıl kitap bütün gerçek denizcilere tavsiye edilir...

Yaftalar:

♦ Açıklamalar

1. İstinsah: Çoğaltmak, nüshasını yazmak. [geri]
2. Makale-i Zindancı Mahmud Kapudan - Türkiyat Mecmuası - Cilt 14 - Sayfa 111-112, 1964, Fahir İz [geri]

♦ Kaynaklar

1. Makale-i Zindancı Mahmud Kapudan - Türkiyat Mecmuası (.pdf) - http://dergipark.gov.tr/download/article-file/172906
 







Telif Hakkı © 1997-2020 [uskudar.biz] - sürüm 5.5.1 - Bütün Hakları Saklıdır. Kullanım şartları için tıklayın!
Joomla! GNU/GPL lisansı altında özgür bir yazılımdır.