21.Yüzyıl itibarı ile Çin tarafından, kendine has ihtiyaçlar, şartlar ve yetenekler doğrultusunda ortaya konmuş durumda bulunan, karadan denizi kontrol etme teşebbüsü olarak tanımlanabilecek yeni yaklaşımın en önemli araçlarından birini de bilindiği üzere Gemisavar Balistik Füze kavramı oluşturmaktadır.
Konuyu uzatmamak için meseleyi 1970'lere uzanan başlangıcından itibaren ele almak yerine güncel bir iki gelişme ile yetinilip, nihâyetinde sadece Türkiye açısından yapılması gerekenler hakkında bâzı fikirler ileri sürülecek gibi görünüyor.
Bu yıl içinde Rusyanın havadan atılan bir balistik füzeye ait resim ve vidyoları ilk kez yayınlamasıyla birlikte Çin tarafından ortaya konan yeni kavramı artık diğer ülkelerin de izlemeye başladığı söylenebilir.
Daha önce uzun uzadıya ele alındığı üzere, aslında havadan atılan balistik füze çalışmaları ilk kez 1950'lerin ikinci yarısında ABD'de başlatılmış fakat sonra terk edilerek yerini bir devam çalışması olarak nitelendirilebilecek yarı-balistik füzelere bırakmış ve soğuk savaş ortamında SSCB tarafından, havadan satha yarı-balistik füze kavramının kendi ihtiyaçlarına göre uyarlanmasıyla daha da geliştirilmişti.
ABD söz konusu balistik ve devamında yarı-balistik havadan-yere mühimmat kavramını sadece nükleer saldırı amacıyla kullanmak üzere tercih etmişti. SSCB ise ağırlıklı olarak uçak gemisi görev kuvvetlerine karşı (nükleer yeteneği de korumakla birlikte) konvansiyonel öncelikli bir tercih yapmıştı.
Resim.1) Havadan atılan yeni Rus (aero-)balistik füzesi Kh-47M2 (Kinzhal) Mig-31 üzerinde.[1]
[Resim.1] üzerinde görülen Kh-47M2/Kinzhal olarak adlandırılan yeni mühimmatın yine aynı kavram üzerine inşa edilmiş ve öncelikle gemilere karşı geliştirilmiş konvansiyonel bir silah olduğu düşünülebilir.
Rus beyanlarına göre 1.000dnm'den daha uzun menzile ve Mach10'a ulaşabilen sürâte sahip olduğu iddia edilen yeni silahın, temel tasarımı meydana getiren satıhtan satına atılan İskender balistik füzesinde olduğu gibi düşman hava savunmasından kaçınmak için yüksek g manevra, sahte hedef bırakma gibi yeteneklere, yarı-zırh delici, hava-yakıt, elektromanyetik darbe gibi farklı türde harp başlıklarına da sahip olacağı ve gemilere karşı daha etkin kullanılabilmesi için İskender'den farklı olarak bir güdüm radarı taşıdığı tahmin edilebilir.
Resim.2) Satıhtan atılan yeni bir Çin GBF'si1 CM-401.
Çin ise çok kısa bir zaman önce satıhtan kullanılan yeni bir aktif radar güdümlü kısa menzilli Gemisavar Balistik Füzeyi (GBF) tanıttığı gibi üstelik silahın MTCR'ye2 uygun olarak ~160dnm azami menzil ile sınırlandırılmış bir sürümünü [Resim.2] ihracat için sundu.
Azami hızının Mach4-6 olduğu beyan edilen bu kısa menzilli balistik füzenin gemiler üzerinden kullanılmaya uygun olarak geliştirildiği ve yakında bâzı Çin savaş gemilerinin güvertelerine de bu kavrama sahip (ama CM-401'den daha uzun menzilli) GBF'lerin yerleştirilmeye başlanacağı söyleniyor ki bu gerçekleştiğinde, gemiler üzerinde gemisavar balistik füzelerin ilk kez kullanılmaya başlanmasıyla ister istemez oldukça ilgi çekici birtakım başka gelişmelerin de tetiklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Hava araçları seyir hızlarına göre bir sınıflandırmaya tâbi tutulursa:
- 0 < Sesaltı < Mach1 (~Mach0,8-1,2 aralığı geçiş bölgesi olarak kabûl edilebilir)
- Mach1,2 < Sesüstü (Süpersonik) < Mach5
- Mach5 < Yüksek Sesüstü (Hipersonik)
şeklinde bir sıralama elde edilir. İsmini bu konudaki çalışmaları sebebiyle Avusturyalı fizikçi Ernst Mach'dan alan bir hız birimi olan Mach, bir cismin hızının, etrafını çevreleyen ortam içindeki ses hızına oranını ifâde eder ki örneğin deniz seviyesinde, 15°C kuru hava içindeki sesin hızı yaklaşık 340m/sn civarındadır ve mesela bu şartlar altında Mach5 1.700m/sn anlamına gelecektir.
Resim.3) Satıhtan atılan yeni nesil Çin gemisavar balistik füzeleri için gösterilen uçuş yolları taslağı.
Balistik füzeler üzerindeki harp başlıklarını atmosferden çıktıktan sonra güvenle geri getirmekte kullanılan Yeniden-Giriş Aracı (YGA) adlı bileşenler devamlı olarak bir gelişme içinde olmuştur.
İlk dönem Yeniden-Giriş Araçlarında, balistik füze dikeye yakın bir uçuş ile yükselerek atmosferden çıkar, araç ayrılır ve yerçekimi etkisiyle dünyaya düşmeye başlar. Fakat İskender gibi yeni nesil füzeler atmosferi terk etmez, bir süre dikey olarak yükseldikten sonra yatay olarak ilerlemeye başlar ve uygun zamanda dalışa geçer ve manevra yaparak güdüm sistemiyle birlikte hedefe hücum eder. Aslında CM-401 gibi Çin çözümleri de kavram olarak bu Rus füzesine dayanmaktadır denilebilir.
Benzer şekilde, çok yakın dönemde ortaya çıkan ve manevra yaparak hava savunmalarını atlatmaya çalışan örneğin Rusyanın Kh-47M2 [Resim.1], Çinin CM-401 [Resim.2] vesaire örneklerindeki gibi uygulamalar ile [Resim.3]'de gösterilen türdeki hücum yetenekleri yerdeki hava savunma kuvvetlerinin işini çok ciddi oranda zaafa uğratabilme potansiyeline sahiptir.
Fakat geleneksel balistik füze uygulamalarında, tercih edilen tasarım kavramının bir yansıması olarak özellikle orta ve uzun menzil ihtiyaçları için çok yüksek irtifalara (yüzlerce km) çıkılması gerektiğinden füzenin daha uzun menzillerden tespit edilebilmesi, düşmana değerli bir erken uyarı zamanı kazandıracağı gibi yakın gelecekten itibaren kullanıma girmesi muhtemel olabilecek atmosfer dışı füzesavar sistemlerine karşı, henüz kaçınma manevrasına geçilmeden önce bir zaafiyet oluşabileceği düşünülebilir.
Örneğin [Resim.1] ve kısmen [Resim.2]'deki füzelerin atası olan karadan-karaya fırlatılan, 400km'ye erişebildiği söylenen Rus İskender balistik füzesi bütün bu sakıncaları ortadan kaldırabilmek amacıyla özel olarak şekillendirilmiş bir tasarımdır.
Bu iki temel sıkıntıya daha etkin ve köklü bir çözüm bulabilmek amacıyla Çin tarafından uygulanan en dikkât çekici tercih ise Hipersonik Süzülme Aracı (HSA) [Resim.4] adı verilen teknolojidir ki zaten bu araçlara verilen isim ne olduğu hakkında bir miktar fikir de vermektedir.
Resim.4) Çin tarafından geliştirilmekte olan Hipersonik Süzülme Araçları (HSA) bir yüksek irtifa balonu ile atış tecrübesine giderken.
HSA'ların mevcut manevra yapabilen YGA'lardan3 en önemli farkı bütün uçuş suresi boyunca daima üst atmosferin içinde, kabaca 40-100km irtifa aralığında seyir yapabilmeleridir ki bu sayede uçuşlarının büyük bir bölümünü yer konuşlu erken uyarı radarlarının görüş hatlarının altında kalarak uzun süre tespit edilmeden yapabilmeleri mümkündür. İkinci önemli bir üstünlük olarak; muhtemel YGA manevralarının izleme radarları tarafından tahmin edilebilir olabilmesine rağmen, çok daha iyi manevra yeteneğine sahip HSA'lar için aynı durumun geçerli olmamasıdır.
Bununla birlikte devamlı atmosfer içinde uçtukları için HSA gövdelerinin üzerindeki ısıl yükler YGA'lara göre çok daha uzun sürelerle ve daha güçlü olarak gerçekleşir ki tasarımları üzerindeki en büyük zorluklardan biri bu durumun sebep olduğu etkilere karşı çözümler üretebilmekten geçer.
Bütün bunlara ilave olarak birkaç ülke tarafından hava soluyanlar dâhil daha farklı hipersonik füze teknolojileri üzerinde de arge çalışmaları yürütülmektedir...
Türkiye Ne(ler) Yapmalı?
Bugün için üç ülkenin; Çin, ABD ve Rusya, hipersonik teknolojiler alanında açık ara ile üst seviyeyi temsil ettiği söylenebilir. Yapılan yatırımlar ve gerçekleştirilen ar-ge çalışmaları doğrultusunda değerlendirildiğinde ise Çin söz konusu teknolojiye verdiği büyük önem sonucunda gelinen noktada lider olarak kabûl edilebilir. İkinci seviyede ise her ikisi de çalışmalarını Rusyanın desteği ile sürdüren Fransa ve Hindistan bulunmaktadır.
Sadece son beş senede Çin ABD'nin yirmi katı civarında hipersonik uçuş denemesi gerçekleştirmiştir. Bu teknolojinin geliştirilebilmesi için gerekli en önemli ihtiyaçların başında yüksek sesüstü rüzgâr tüneli imkânları gelmektedir. Çin günümüzde Mach5-9 yeteneğinde çeşitli rüzgâr tünellerine sahiptir ve 2020'de hizmete girmesi beklenen 265m uzunluğundaki (dünyanın en hızlısı olacak) Mach25 yeteneğindeki yeni bir tünelin inşası sürmektedir.
Şu anda dünya üzerindeki hipersonik rüzgâr tüneli sahibi ülkeleri ve bilinen tesis sayılarını sıralamak gerekirse; ABD (23), Avustralya (7), Belçika (2), Brezilya (1), Çin (5), Fransa (5), Hindistan (3), Hollanda (1), İngiltere (?), İran (1), İsrail (1), İtalya (1), Japonya (4), Rusya (21) şeklinde bir dağılım elde edilir.
"Akıllı adamlar deneyimlerinden ders alırlar Bilge adamlar başkalarının deneyimlerinden ders alırlar." Otto von Bismarck
Görüldüğü gibi henüz Türkiye'de bu yönde bir yüksek-sesüstü deney imkânı ve dolayısıyla da bu gerçekliğe bağlı olarak söz konusu sahada ciddi bir ar-ge çalışması mevcut değil. Kaldı ki ülkenin sesüstü deney imkanları da şimdilik ~Mach4 yeteneğinde olduğu belirtilen tek bir tesis (İTÜ) ile sınırlı.
Fakat asıl mesele bu değil. Niyet ortaya konduktan sonra iyi bir çalışma ile istenen sonuçlara ulaşabilmek mümkün olabilir.
Bizim için yaklaşmakta olan tehlike, ABD'de devlet siyasetini önemli oranda yönlendiren RAND adlı kurululuş [2] tarafından 2015'te başlatılan bir çalışma sonucunda 2017 sonbaharında yayınlanan bir belge ile "Hipersonik Silahların Yayılmasını Önleme" konusunda ilk adımın atılmış olmasıdır. Oldukça kapsamlı bu çalışmanın, önümüzdeki birkaç sene içinde Rusya ve Çinin de ne şekilde tehdit edilerek böyle bir anlaşmaya taraf olmasının sağlanabileceğine kadar, çeşitli ilgi çekici ayrıntıları mevcuttur.
Sonuç olarak önümüzdeki 4-5 sene içinde ABD'nin baskısıyla Rusya ve Çin ile birlikte üçlü bir işbirliği yapılmasıyla geçmişte etkin olarak uygulanan nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasının diğer ülkelere zorla kabûl ettirilmesinde olduğu gibi diğer bütün ülkelerin hipersonik teknoloji alanında çalışmalarının tamamen önlenmesi planlanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın geçmiş boyunca aslında alenen kendi aleyhine olan bütün benzer anlaşmaları kolayca imzalamış olması bu açıdan geleceğe dönük benzer endişeleri de arttırmaktadır. Fakat milli çıkarlarımız açısından kesinlikle çok önemli bir teknoloji sahası olan yüksek-sesüstü çalışmalarından asla vazgeçmememiz gerekir. Henüz bu alanda çalışmaya başlamamış olmamız da acaba perde arkasından yapılan baskılar sebebiyle midir sorusunun cevabı şimdilik belirsizdir.
Resim.5) Çin gemisavar balistik füzelerini ABD hedeflerine hücum ederken gösteren meşhur çizim.
Muhtemelen Türk Savunma Sanayiinin en verimli kuruluşu olan Roketsan tarafından ulaşılmış mevcut teknolojik seviye ve yapabilme bilgisinin [8] artık daha ileri düzeye taşınarak, havadan ve satıhtan atılan Radar/Kızılötesi güdümlü olarak denizde hareket eden hedeflere karşı kullanılabilecek, süzülme ve manevra yeteneğine sahip balistik ve yarı-balistik kendi gemisavar çözümlerimize yönelmemiz kaçınılmaz bir ihtiyaçtır çünkü bizim için en büyük tehdit daima Batıdan ve denizden gelmiştir, gelecektir...
Konunun teknolojik boyutu kolay olmasa da çözülebilir fakat yukarıda bahsi geçen siyasi boyutuna karşı çok dikkâtli ve tedbirli olmak ve şimdiden gerekli bâzı adımları atmak ihtiyacı elzemdir...
|