26 ekim 2013 tarihinde toplanan savunma sanayii icra komitesi son yılların en önemli gelişmesini bir basın bildirisi ile açıkladı. Bu bildiride üç husus karara bağlanmış olmakla birlikte bunlardan biri gerçekten de tarihî bir tercih olarak değerlendirilebilir.
Söz konusu kararlardan biri Hürkuş temel eğitim uçağının seri üretimi ile ilgilidir ki gayet önemli bir olaydır. Diğeri Milgem projesi kapsamında daha önce RMK tersanesine verilen ihalenin iptâl edilmesine, üçüncü ve dördüncü gemilerin de İstanbul Tersanesi Komutanlığı tarafından inşa edilmesine yönelik karardır ki kesinlikle hayırlı ve önemli bir gelişmedir.
Fakat dünyayı şaşkınlığa düşüren üçüncü kararın etkisi karşısında diğer ikisinin gölgede kalmasını da makûl karşılamak gerekir. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz imzasıyla açıklanan bu karar, basın bildirisinden olduğu gibi alınırsa;
... 1. Uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi projesi kapsamında Çin Halk Cumhuriyeti'nde yerleşik CPMIEC kuruluşu ile değerlendirmeye esas teklif bedel üzerinden, sistemlerin ve füzelerinin Türkiye'de ortak üretimini sağlayacak şekilde sözleşme görüşmelerine başlanmasına, ...
Sıradan gibi görünen bu ihalenin gerçekten de özellikle batı ülkelerinde kimsenin beklemediği ve duymak dahi istemediği bir şekilde sonuçlanması aslında dünyanın gidişatını doğrudan etkileyebilecek derecede önemlidir. Bu etki söz konusu kararı takip edecek olan gelişmelere bağlıdır ve böyle bir etki yapıp yapamayacağını da zaman gösterecek.
Ama burada asıl önemli olan husus Türk Devletinin bir asırdan fazla süren ataletten sonra nihayet tekrar ayağa kalkmaya karar verdiğini ilân etmiş olmasıdır. Peki ayağa kalkabilecek mi? O ayrı bir mesele.
Bu ihale daha önce Türkiye'nin Yüksek İrtifa Hava Savunması başlıklı makalede değerlendirilmişti. Orada da belirtildiği gibi böyle bir sistemin tamamen milli olması son derece hayatidir.
Diğer taraftan Çin sisteminin seçilmesi en azında bu aşamada ikinci muhtemel iyi çözüm olarak kabûl edilebilir. Çin HQ-9/FT-2000 sisteminin tercih edilmesi hakkında çok kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse;
- Aslına bakılırsa ihaleye katılan diğer üç sistem tamamen tercih edilemez olarak sınıflandırılabilirdi çünkü söz konusu sistemlerinin sahibi olan ülkelerin er ya da geç doğrudan ve/veya bölgedeki müttefikleri vasıtasıyla Türkiye ile silahlı çatışmaya girecekleri kesindir, tarih tekerrür eder... Çin açısından ise en azından kısa vadede böyle bir gelişme beklenmiyor. Oysa bu ihale 15 sene önce sonuçlanmış olsaydı kazanacak olan baştan belliydi...
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti Taksim olaylarının gerçek düzenleyicilerine bir mesaj vermiş oldu. Dikkât edilirse hükümet değil devlet, çünkü söz konusu olayların sadece iki hedefi vardı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti. Hükümet sadece işin bahanesiydi.
- Zaman kazanılmış oldu. Eğer benim de tercih ettiğim gibi tamamen yerli bir tasarım yoluna gidilseydi sistemin hizmete girmesi doğal olarak uzun zaman alacaktı. Şimdi bu proje için T-129 projesinde izlenen yaklaşım sergilenirse ki ben öyle olacağını düşünüyorum en azından yazılım olarak tamamen milli bir çözüm oluşturup sistemin çok kısa sürede hizmete alınabilmesi mümkün olabilir gibi görünüyor. Bu Çin'in de işine gelir çünkü kendi yazılımını gizli tutmuş olur.
- Bu yöntem başarılı olursa Çin ile daha fazla askeri işbirliği imkânlarının da önü açılmış olacak. Bilindiği gibi bu meselenin öncesi de var ve Çin ile yapılan işbirliği sayesinde Türkiye balistik füze teknolojisinde önemli mesafe kat etmiş durumda. Zaten balistik füze alanında dünya üzerinde Pakistan ve Çin'den başka Türkiye ile işbirliği yapmaya yanaşacak ülke de mevcut değildi.
- Böylece Türkiye yüksek irtifa hava savunma sistemini Nato sistemine dahil edemeyecek ki zaten kesinlikle etmemesi gereklidir.
- Unutmamak gerekir ki henüz kesin sözleşme imzalanmadı, sadece sözleşme görüşmelerine başlanması karara bağlandı ve bu durumda Türkiye'de ve Doğu Türkistan'da bazı toplumsal(!) olaylar beklenebilir. Geçmişte Doğu Türkistan'da yaşanan acı olayların artalanında da benzer bir gelişme vardı. Devletin bu olayların tekrarlanmasına engel olması gerekir.
- Uzun zamandır üzerinde kara bulutlar dolaşan TF-2000 projesi için şimdi ufukta bir umut belirdi. Yüksek irtifa hava savunma sistemi için geçerli olan bütün değerlendirmeler hava savunma fırkateyni için de aynen geçerlidir. Kara konuşlu hava savunması için seçilen Çin sistemi gemi üzerinden de kullanılabildiğinden bu aşamadan sonra TF-2000 hava savunma fırkateyni (ya da belki muhribi) için de zaten belirli bir yerli katkı ile üretilecek olan millileştirilmiş HQ-9'un türevi HHQ-9 sistemi tercih edilmek zorundadır. Kaldı ki bu çözüm güvenli olmasının yanında son derece maliyet-etkin ve yerel geliştirmelere daima açık olacaktır. Diğer taraftan SSM hava ve kara projelerini başarıyla yürütürken deniz projeleri için aynı başarıyı gösterememektedir. Bu sebeple de TF-2000 projesi için biraz karamsarım ama şunu belirtmek gerekir ki TF-2000 Türkiye Cumhuriyeti için bu yazıya konu olan yüksek irtifa hava savunmasından bile daha önemli bir projedir.
- Her şeyde bir hayır vardır!
Resim.2) Bir Çin hava savunma muhribi üzerinde HHQ-9 sisteminden füzenin fırlatılma anı. Çin sistemi Mk-41 gibi batı ürünü sistemlerden farklı olarak soğuk fırlatma kullanmaktadır. Füze motoru dikey fırlatma kovanının içinde değil basınçlı hava ile fırlatıldıktan bir süre sonra havada ateşlenir. Kovanlar hafifçe bordaya doğru yatıktır ve böylece eğer fırlatıldıktan sonra motor çalışmazsa füze denize düşer.
♦ Kaynaklar1. SSM basın bildirisi; http://www.ssm.gov.tr/anasayfa/hizli/duyurular/PressReleases/Sayfalar/20130926_SSIK.aspx 2. Resimler; http://www.ausairpower.net/APA-HQ-9-FD-FT-2000.html
|