Osmanlı kaynaklarında ilk Osmanlı Türk denizciliği hakkında hemen hiç bilgi yok gibidir. Anadolu'da Selçuklular devrinden itibaren Türk denizciliğinin gelişmeye başladığını ve ondan sonra Anadolu Türk beylerinden kıyı boylarında bulunanların, Türk denizciliğini geliştirmede büyük yardımları olduğu muhakkaktır.
Selçukluların Karadeniz amirallerinin merkezi Sinop, Akdeniz amirallerinin merkezi de Antalya (Alanya) idi. Emirlerinde filolar bulunan bu amiraller aynı zamanda birer sahil valisi durumunda oldukları için mülki ve askeri salahiyetleri de olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlılar denize ulaşınca artık denizden gelecek tehlikeleri önlemek, kıyı boylarını korumak ve müstakbel gelişmeleri sağlamak için bir donanmaya, hatta çok güçlü bir donanmaya şiddetle ihtiyaç olduğunu anladılar.
Orhan Gazi, Süleyman Paşa, Hacı İlbey ve İslamiyet'i kabul eden sabık Bursa muhafızı Evrenos Bey, namlı sergerdelerden Ece Bey'le Güvercinlik mevkiinde toplanarak bu önemli ve hayırlı işi görüştüler, bir donanma kurulmasına karar verdiler. Rivayete göre Orhan Gazi'nin bu görüşmeyi Güvercinlik'te yapmasının sebebi, Karesi Beyliği'ne ait tersane ile, orada yapılmış ve yapılmakta olan gemileri ve gemi mürettebatının eğitimlerini izlemek ve yapım gerekleri hakkında bilgi almak içindi.
Gemi inşasına ve deniz kuvvetlerinin teşkilatlandırılmasına Karamürsel Alp görevlendirildi. Karamürsel Alp'in nereli olduğuna dair bir bilgi olmadığı gibi doğum ve ölüm tarihi de belli değildir. Prenetos kasabasını ve civarını zapt edip Rumlardan tamamen temizleyen ve burada bir tersane kurarak gemi inşa eden, eğitim ve öğretim ile bir donanma meydana getiren, ve bizzat komuta ederek başarı sağlayan Mürsel Alp hürmetle anılmaya değer bir Türk büyüğü ve ilk Türk Kaptan-ı Deryası olarak kabul edilir.
Rivayete göre Osman Gazi ordusunda hizmet etmiş ve Orhan Gazi ile yakın silah arkadaşlığı yapmış, dirayetli komutanlardan biridir. Yararlıkları dolayısıyla Orhan Gazi tarafından kendisine "Kara" lakabı verilmiş ve İzmit körfezinin güney sahilindeki Prenetos kasabasını fethettikten sonra, fethettiği yere ismi verilerek "Karamürsel" denmiştir. Diğer bir söylentiye göre ise Mürsel Alp, Karesi beyliği deniz kuvvetlerinde görevli bir başbuğ olup, Güvercinlikteki görüşme sırasında Karesi Bey'i tarafından Orhan Gazi'ye takdim edilmişti.
Karamürsel Bey, Osmanlı egemenliği altına giren kıyıları komutası altına aldıktan sonra, buraları tamamen elde ederek Rumlardan temizledi ancak elinde deniz kuvveti olmadığından Bizans'ın kadırgaları sık sık sahillere baskınlar yaparak, Karamürsel halkını çok tedirgin ediyorlardı. Rivayete göre gemi inşasına kasabanın güneybatısındaki koyda bir tersane kurularak ve büyük bir gizlilik içinde, sıkı bir gözcü ve emniyet tertibatı alınarak başlanılmıştı. Bu tersanede ilk defa beş gemi yapılmış ve bu gemiler tamamen Bizanslıların gemilerine benzer tipte inşa edilmişti. Hafif ve süratli olan ve ince donanma tabir edilen bu gemilerin mürettebatı en gözü pek, mert gençler arasından seçilmiş ve öğretime tabi tutularak vurucu ve yenici bir kuvvet olarak yetiştirilmişti.
Gemiler ikmal edildikten ve mürettebatın yetiştirildiğine kani olunduktan sonra, bir sabah gün doğmadan, bu beş gemi Bizans gemilerinin forslarını çekerek denize açıldılar. Başbuğ Karamürsel Alp en öndeki gemideydi, gemisinin kıç üstünde ayakta ve dimdik duruyordu, heyecanlıydı, kabına sığamıyordu. Heyecanlı idi ama aynı zamanda imanlı idi ve başaracağından emin babayiğitlerin iyimser haliyle, bir taraftan suların üzerinde martılar gibi akıp giden gemilerine bakıyor, bir taraftan da düşman gemilerini gözden uzak tutmuyor ve pervasızca onların üzerine gidiyordu. Düşman gemileri kendilerinin sandıkları bu gemilere yanaştılar, o zamana kadar sessizce yerlerine oturmuş olan iyi yetiştirilmiş, gözü pek, yiğit Osmanlı Türk leventleri derhal düşman gemilerine atlayarak yaman bir boğuşma ile kısa zamanda düşmanı perişan edip, 5 gemiyi zaptederek yedekte Karamürsel'e getirdiler. Neye uğradığını şaşıran bir Bizans kadırgası güçlükle kaçıp kurtulabildi.
Bu muvaffakiyetten sonra gemi miktarı çoğalmış ve yeni yetiştirilen leventlerle bu donanma artık İstanbul'dan bir can çıkarmaz olmuş, gösterdiği faaliyetlerle Marmara'ya hakimiyet temin edilmiş ve hatırı sayılır bir deniz kuvveti olma yolunda bulunduğunu göstermeye başlamıştı. İzmit'le İstanbul'un denizden irtibatı kesildikten sonra artık İzmit'in zaptının kolayca mümkün olacağına inanan Orhan Gazi, 6 sene sonra yani 1337'de yılbaşında şehri denizden ve karadan kuşattı. Şehir hiçbir taraftan yardım alamadığından teslim olmak zorunda kaldı.
Yakın zamana kadar kullanılan ve hatta Akdeniz'de görülen ve "Karamürsel Gemisi" adı verilen çektirmeler Karamürsel Bey'in o zaman yaptığı, bir buçuk direkli ve güvertesiz Marmara kayıkları denen tipte küçük teknelerdi.
Söylentiye göre Karamürsel Alp şöyle vasiyet etmişti:
"Ölünce beni öyle bir yere gömün ki, sırtım dağlara dayansın, kucağıma denizi verin daima donanmamı göreyim"
Bugün mezarı, Yalova - İzmit yolu üzerindeki Karamürsel kasabasının büyük mezarlığındadır. Lâhdin batı tarafında taşa oyulmuş bir kadırga resmi vardır. |