Türkiye Cumhuriyetinin çeşitli sebeplere bağlı olarak ciddi bir hava savunma zaafiyeti içinde olduğu bilinen bir durumdur. Son yıllarda bu konuda iyileştirmeler yapabilmek için çalışmalar da yapılmaktadır.
Yine de milli güvenlik ve çıkarlar açısından böylesine hassasiyeti ve önemi olan çalışmaların başarıyla sonuçlanabilmesi için beş temel şartın daimi olarak sağlanabilmesine ihtiyaç vardır;
- Devlet İradesi
- Mühendis Gücü
- Siyasi İstikrar
- Para
- Zaman
İlk iki maddenin sağlanamaması halinde başarılı olmak imkânsızdır. Mesela Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Nuri Killigil gibi vakalarda görüldüğü üzere memleketleri için çok değerli çalışmaları tamamen öz kaynakları ile yapan pek çok girişimcinin devlet tarafından desteklenmek şöyle dursun ezilmesi açıkça göstermektedir ki; devlet bir şeyin yapılması yönünde iradesini sağlam bir şekilde ortaya koy(a)madıkça, vatan ve millet için faydalı bir sonuca ulaşılamaz.
Hariçten de bir örnek verilirse; Japonya yüksek seviyede mühendislik yeteneğine, büyük bir sanayi altyapısına, teknolojiye ve çok büyük maddi imkânlara sahip olmasına rağmen halen bağımsız bir ülke değil, bir uydu olduğundan böyle çalışmaları yapabilecek bir devlet iradesine sahip değildir ve bu sebeple askeri teknoloji sahasında ancak kendisine izin verilen ölçüde ve çok kısıtlı bir sahada çalışabilmekte fakat stratejik ürünler ortaya koyamamaktadır.
İkinci önemli maddeyi ele alırsak; aslına bakılırsa Türkiye'nin bir şeyler yapabilmek için yeterli mühendislik gücü her zaman mevcuttu, bugün de mevcuttur. Yine de mühendislikte asıl önemli olan ise nicelik değil niteliktir. Şimdi, 50-60 sene öncesine göre çok daha fazla mühendis mevcut olmakla birlikte gün geçtikte düşen eğitim kalitesine ve toplumsal bozulmaya bağlı olarak niteliğin ciddi seviyede zayıflamakta olması dikkâte alınması gereken bir meseledir. İşin ilginç tarafı bu durumun sadece Türkiye'ye özel olmaması ve Almanya gibi temeli mühendislik üzerine kurulmuş olan bir ülke için bile, bizden daha farklı sebeplerle de olsa, geçerli olmasıdır. Eğer devlet mühendislerine bana bunu yapın! demezse ne kadar büyük ve nitelikli bir yetişmiş mühendis altyapısına sahip olunursa olunsun bu güç kaçınılmaz olarak âtıl kalacak ve körelecektir.
Yaşanan gelişmelere bakıldığında son on yıllık dönemde yukarıdaki maddeler, cumhuriyet tarihinde ilk defa, sınırlı bir seviyeye kadar da olsa sağlanabilmiş gibi görünüyor yine de bu görüntünün gerçek olup olmadığını anlayabilmek için uzun bir zaman geçmesi gerekecek. Bugüne bakarsak, yakın zamanda ortaya çıkan çok sayıdaki önemli savunma sanayii çalışması ortadadır. Mesela alçak ve orta irtifa hava savunması amacıyla son yıllarda atılan adımlar kısa bir süre sonra bu alanlarda da ümit verici, milli gelişmelerin olabileceğine işaret etmektedir. Alçak ve orta irtifa sistemlerinin tamamlayıcısı olan Yüksek İrtifa Hava Savunması ya da daha yaygın olarak kullanılan tanımlamayla Uzun Menzilli Hava Savunması konusu ise henüz belirsizliğini korumaktadır. Aslına bakılırsa uzun yıllardır bu projenin sonuçlandırıl(a)mamış olması memleket açısından çok hayırlı olmuştur demek de yanlış olmaz. Nedenini aşağıda bulabilirsiniz.
UMHSS
İsterseniz meseleye en başından, projenin adından başlayalım; T-LORAMIDS
Bu da neyin nesi derseniz; İngilizce, Turkish Long Range Air and Missile Defence System kelimelerinden oluşturulmuş bir kısaltmadır ve Türkçe'ye çevirmek gerekirse; Türk Uzun Menzilli Hava ve Füze Savunma Sistemi anlamına gelir. İyi de Türk Silahlı Kuvvetleri ya da Savunma Sanayii Müsteşarlığı ya da kimler bu isimleri veriyorsa, projelere neden Türkçe isim vermez? Mesela Uzun Menzilli Hava Savunma Sisteminden hareketle UMHSS gibi bir kısaltma kullanılsa bu utanılacak bir şey mi olur, yoksa kimse ihaleye girmek mi istemez?
Aslında böyle bir adlandırma başlı başına utanç verici bir durum olmakla birlikte belki de, ana okulundan itibaren çocuklarına Türkçe değil de İngilizce öğretmeyi temel ilke edinmiş insanların ülkesinde de fazla bir şey beklememek gerekir. Fakat buna bağlı olarak şöyle bir sorun ortaya çıkmıyor mu? Eğer kale zaten zapt edilmişse bu projeye verilecek milyarlar kimi kime karşı koruyacak? Bu konu uzar en iyisi meseleyi fazla dağıtmayalım ama yazının devamında Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi için T-LORAMIDS değil UMHSS kısaltmasının kullanılacağını belirteyim.
Bugünkü UMHSS çalışmalarının 2007 senesindeki Savunma Sanayii İcra Komitesi kararıyla başladığı söyleniyor. Dört ya da beş füze taburunun doğrudan tedariğini kapsayan ihaleye dört ülke teklif vermiş durumda;
- ABD, Raytheon ve Lockheed Martin | Patriot Advanced Capability-3 (PAC-3) sistemi
- Çin, CPMIEC (China Precision Machinery Export-Import Corp) | HQ-9 sistemi
- Fransa/İtalya, Eurosam | SAMP/T Aster 30 sistemi
- Rusya, Rosoboronexport | S-300 sistemi
Bazı kaynaklar Rusya'nın daha gelişmiş S-400 sistemini de teklif ettiğini belirtmekle birlikte şimdilik kendi yüksek irtifa savunmasının bel kemiğini oluşturan bu sistemi, üzerinde çalışmakta olduğu S-500 sisteminin hizmete girmesinden önce Türkiye gibi ülkelere satmak istemesi beklenmemektedir. Bu yazıda ihaleye teklif veren sistemlerin ayrıntılarından, fiziki niteliklerinden vesaire bahsedilmeyecektir. Bu bilgilere kolayca ulaşabilmeniz zaten mümkündür. Kaldı ki bu verilerin pek bir anlamı da yoktur çünkü herhangi bir füze sistemi mükemmel bile olsa gerçek savaş şartlarındaki başarısı sistemi satan ülkenin ellerinde olacaktır ki bütün meselenin en hassas noktası da burasıdır.
Yüksek İrtifa Savunması
Yüksek irtifa hava savunmasını iki temel bölüme ayırmak yerinde olur.
- Balistik füzelere karşı savunma
- İnsanlı ve insansız hava araçlarına ve balistik olmayan füzelerine karşı savunma
Balistik füzelere karşı savunma çok zor bir faaliyet alanıdır ve UMHSS ihalesinde teklif edilen sistemlerin hiçbiri bu konuda gerçekten etkin değildir! (bu konudaki geçmiş bazı çalışmalar için; İki Balistik Füzesavar Füzesinin Hikayesi; Sprint ve 53T6 yazısını da okuyabilirsiniz)
ABD gerçek balistik füze savunması için THAAD ve Standard SM3 gibi farklı sistemler üzerinde çalışmaktadır, Rusya S-400'ü kullanmakta ve S-500'ü geliştirmektedir, Çin ise bu alanda zaten geridedir ve halen Rusya'dan yapacağı ithalâta bağımlıdır. Bu ihaleye katılan Çin'in kendi UMHSS sistemlerinin önemli bir bölümünü Rusya'dan1 ithâl ettiğini belirtmek de yerinde olur. Fransız-İtalyan sisteminin de böyle bir yeteneği yoktur.
Bu durumda, eğer sonuçlanırsa tedarik edilecek UMHSS, en iyi ihtimalle, uçaklara, yüksek irtifa insanız hava araçlarına ve seyir füzelerine karşı etkinlik ihtimaline sahip olabilecektir. Tabii seyir füzesi derken çok alçak irtifadan, araziyi takip ederek uçan seyir füzelerini de UMHSS'lerin kapsama alanı dışında kabul etmek gerekir. Bu tür füzeler için farklı savunma yöntemlerine ihtiyaç vardır.
Türkiye'nin UMHSS projesi için tahmin edilen ihale bedelinin dört ya da beş füze taburu için 5 milyar dolar civarında olduğu söylenmektedir. Türkiye gibi çok büyük bir alana sahip bir ülke için ancak çok kısıtlı bir sahayı koruma ihtimâli olabilecek boyutta bir sistem için çok büyük bir maliyet değil mi? Ama bu kadarla da kalmıyor, sistemin gerçek kullanım ömrü maliyeti bu değerin çok çok üzerindedir.
Maliyet
ABD'de NRC (National Research Council; Milli Araştırma Heyeti) adlı kuruluş tarafından hazırlanan Eylül 2012 değerlendirmesinde ortaya çıkanlar bu konudaki tehlikeye de açıkça dikkât çekmektedir. Kısaca bahsetmek gerekirse bu raporla2 Türkiye'ye de teklif edilen, Patriot PAC-3 sisteminin ABD ordusuna yirmi yıllık, sadece destek (tedarik hariç) maliyetinin yaklaşık çeyrek trilyon! dolar olarak gerçekleşeceği belirtilmiştir ve bu maliyete sistemlerin nakledilmeleri ve iyileştirme çalışmalarının masrafları dahil bile değildir. Ayrıca bu maliyetin ABD ordusuna özel olduğu ve Türkiye gibi ithâlatçı ülkeler için çok daha yüksek olacağı da aşikârdır. Sonuç olarak bu raporda verilen değerlerden hareketle Türkiye'ye teklif edilen Pac-3 UMHSS'nin belirtilen adetlerde ithâl edileceği varsayılırsa yirmi, yirmi beş senelik idame masrafının, tedarik hariç on milyarlarca! dolar mertebesinde olacağı beklenebilir.
Çeşitli dış kaynaklara3 göre ABD'nin Türkiye'ye vermek istediği sistem 13 fırlatma birimi ve sadece 72 adet Patriot PAC-3 füzesinden oluşuyor ve yönetimin kongreye bu satışın bedelinin 7,8 milyar dolar olacağını bildirdiği de belirtiliyor. Fakat bu kaynakta belirtilen füze sayısında bir hata var gibi görünüyor. Tedarik edilecek edilecek füze sayısı belki 4 tabur için toplam 4x72= 288 adet olabilir. Görüldüğü gibi füze başına maliyet korkunç. Size bu kadar pahalıya mâl olmuş, isabet ihtimali pek de yüksek olmayan bir füzeyi yüksek irtifadaki düşük maliyetli bir hedefe ya da bir yüksek irtifa insansız hava aracına fırlatmak ister misiniz? Diyelim fırlattınız, kaç tane daha fırlatabilirsiniz?
Çeşitli kaynaklara göre Patriot füzelerinin kısa menzilli ve eski teknoloji balistik füzelere karşı iyimser başarı oranı %40 civarında gibi gözükmektedir. Orta ve uzun menzilli balistik füzeler söz konusu olduğunda veya İskender-E gibi sahte hedef fırlatan ve balistik füzesavar sistemleri aldatmaya çalışan yeni nesil füzelere karşı ise sistemin tamamen çaresiz kalması da ihtimâl dahilindedir ki böyle olmasaydı THAAD gibi sistemlere ihtiyaç duymazlardı.
Tabii ki bu noktada, elimizde daha fazla veri olduğu için, PAC-3 sisteminden yola çıkılarak yapılan maliyet ve etkinlik değerlendirmelerinin ihaleye katılan bütün sistemler için de hemen hemen geçerli olduğunu söylemek gerekir.
Sistemin Anahtarı Kimin Elinde?
Yüksek irtifa hava savunmasının bütün ülkeler için ne kadar hassas bir mesele olduğu ortadadır. Gayet basit bir mantıkla buradan şu sonuç çıkabilir; ihale için teklif edilen sistemlerin gerçek yetenekleri ne kadar iyi olursa olsun gerçek tasarım ve yetenekler çok gizli ve yüksek derecede sır kapsamında olduğu için sistemin en hassas yapı taşları asla ikinci bir ülkeye verilmez eğer verilirse de sistemin gerçek kumandası verilmez. Bu nedenle ithâlat yoluyla elde edilecek bir UMHSS sisteminin ancak kısıtlı bir ihracat sürümü olacağını açıktır ve sistemin etkinliği ciddi şekilde eksik olacaktır.
Bize söz konusu hava savunma sistemini satacak ülke istediğinde Türkiye Cumhuriyetinin hava savunmasının en önemli katmanını, adeta bel kemiğini istediği zaman kırabilme imkânına kavuşmuş olacaktır ki bu kabul edilecek bir durum değildir. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti böyle bir sistemi bedava! bile olsa almamalıdır. İkinci önemli husus olarak da bu sistem kesinlikle Nato'ya entegre edilmemeli bunun yerine tamamen milli dost düşman tanıma sistemi kullanılmalıdır.
Domuzdan Post Kâfirden Dost Olmaz!
Türkiye ne olursa olsun kendi yüksek irtifa sistemini geliştirmelidir ve bunu yapabilecek durumdadır. Bu ihale için harcanması düşünülen milyarlarca doların bir bölümü araştırma-geliştirme için harcanırsa yaklaşık on sene içinde uygun bir sistemi geliştirip, imâl edip Türk Silahlı Kuvvetlerine teslim etmeye başlamak mümkün olabilir. Bu sistem kesinlikle ve tam anlamıyla milli olmak zorundadır. Aksi taktirde durum çok vahim olur.
Türkiye Cumhuriyetinin bu füzelere, kime karşı savunma yapmak amacıyla ihtiyacı vardır? Bunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok, biraz tarih bilmek yeterlidir.
Mesela füzeyi satan ülke(ler) Türkiye'ye saldırırsa ne olacak?
Veya sistemi satın alacağımız ülke, çeşitli sebeplerle üçüncü bir ülkenin Türkiye'deki hedefleri vurmasını istediğinde ve buna yardımcı olmak için sattığı UMHSS'ni görev yapamaz hale getirdiğinde ki bu kolaydır, ne olacak?
Basit bir örnek verelim; Türkiye'nin elindeki Stinger füzeleri, üzerinde ABD kaynaklı dost düşman tanıma sistemi bulunan (Yunanistan, bütün Nato ülkeleri ve İsrail) ve Türk hedeflerine hücum eden bir hava aracına karşı ateşlenebilir mi? Neden Türk Silahlı Kuvvetleri Slovakya'dan 48 adet 9K38 Igla sistemi ve 600+ 9M39 füzesi satın almış ve Aselsan da bu füzeleri Atılgan ve Zıpkın KMS sistemlerine entegre etmiştir? Üstelik Türkiye Stinger üretiminin bir parçası olduğu halde ve Stinger füzesi Igla-9M39'dan daha gelişmiş olmasına rağmen...
İşte şimdi yüksek irtifa füzeleri de ithâl yoluyla tedarik edilirse benzer sıkıntılar çok daha büyük bir boyutta devam edeceği gibi bir de üzerine on milyarlarca dolar verilecektir.
Aynı mesele yürümekte olan Türk Hava Savunma Fırkateyni; TF-2000 projesi için de geçerlidir. Bu proje, gemiler üzerindeki füze sistemleri, radarlar ve yazılımlar tamamen milli olmadıkça ihtiyaç duyulduğunda Türkiye Cumhuriyetini korumakta aciz kalacak gemilere milyarlar harcanması anlamına gelmektedir. Bu nedenle milli yüksek irtifa sistemi geliştirilene kadar TF-2000'in ertelenmesi ve bu kaynakla farklı ihtiyaçların giderilmesine çalışılması çok daha uygun olur.
26 Eylül 2013 itibarı ile ihale nihayet sonuçlandı! %100 milli çözüm elde edilemese bile bir umut mevcut, çünkü buna en yakın çözümü elde etmemize olanak sağlama ihtimali olan tek aday tercih edildi
|