Aslında uzunca bir süre önce Gemi Gaz Türbinleri konusunu kısaca ele aldıktan sonra meselenin Dizel Motorları kapsayan tarafı hususunda da birşeyler söylemek daha gerekli hâle gelmişti. Her ne kadar mevzu şimdilik sadece yüzeysel olarak ele alınabilecek olsa da geçen zaman zarfında konuyu bir miktar toparlayıp, hazırlayabilmek ancak bugünlerde mümkün olabildi.
Türkiyenin bildiğim kadarıyla ilk (ama belki daha öncesi de olabilir) dizel motoru, muhtemelen bu yazıyı okumakta olanların pek çoğunun babaları dahî henüz dünyaya gelmeden önce Şâkir Zümre şirketi tarafından imâl edilmişti bile. Ama bu son derece tehlikeli(!) gelişmenin hemen durdurulması gerekiyordu:
Şâkir Zümre, Cumhuriyetin ilk döneminde sanayi ve bilhassa savunma sanayii alanında ülkedeki son derece kısıtlı imkânlarla çok değerli çalışmalar gerçekleştirmiş ve ilk dizel motor yanında, uçak bombalarından tabancalara kadar pek çok alanda milli üretim yapmış olsa da 1940'larda devlet bütün bu çalışmaları güçlü bir baskı ile durdurdu. Şâkir Zümre'nin de âkıbeti Nuri Demirağ, Vecîhi Hürkuş ve benzerleri gibi olmuştu. Eğer boyun eğmeseydi muhtemelen sonu Nuri Killigil gibi olacaktı.
Sadece birkaç sene öncesine kadar bu insanların isimleri bile tamamen unutulmuştu, en azından son yıllarda bu kişiler hakkında yayınlanmaya başlayan bazı kitaplar vasıtasıyla, çok geç de olsa biraz bilinir hâle geldikleri söylenebilir.
Velhasıl Şâkir Zümre için, kendisini düşman bellemiş zamanın devlet bürokrasisi ile baş edemeyeceğine göre, yoluna soba vesaire üreterek devam etmekten başka bir çâre de kalmamış ve Türkiyenin bilinen ilk Dizel Motor macerası da çok uzun zaman önce tam bu noktada sonlanmıştı.
Bu düzenin geçmişte kaldığını, şimdi herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünmek de saflık olur doğrusu, günümüzden küçük ve sıradan bir numune isteyen ise mesela Parya başlıklı makaleye de bir göz atabilir.
Resim.1) Azerbaycan Sahil Muhafaza Kuvvetlerinin İsrail'den aldığı Shaldaq sınıfı araçlardan biri. Bal tutan parmağını yalar, vasıta üzerindeki bütün elektronikler ve silah sistemleri de hâliyle İsrail üretimi. [2]
Yazının çok fazla uzamaması için, uzunca bir zaman dilimini atlayarak günümüze dönüp konuya biraz değişik ama doğrudan bağlantılı başka bir açıdan devam edilirse; Türkiye Azerbaycan'a Güney Kore lisansı ile ürettiği kundağı motorlu Fırtına toplarını satmak istediğinde beklendiği gibi hemen sorun çıktı. Almanlar, aracın içindeki kendi üretimleri olan tahrik sistemi sebebiyle, hoop dediler, bu satışa izin vermiyoruz.
Tam da aynı dönem içinde Azerbaycan, Hazar Denizinde büyük bir kıyı donanması kurmaya niyetlendi, ne de olsa artık petrolden gelen bol paraları mevcuttu. Doğrusu Türk gemi inşa sanayinin böyle bir ihtiyacın karşılanmasında, muhtelif sebeplerle en önde gelen aday olması bekleniyordu. Bununla birlikte sonuç beklendiği gibi olmaktan tamamen uzaktı, Türkiye Azerbaycan Donanmasına kibrit çöpü bile satamadı.
Resim.2) İsrail tarafından Azerbaycan'a satılan FPB-57 türevi hücumbotlardan biri. Daha büyük korvetlerin çalışmaları ise devam ediyor. [2]
Türkiye ile Azerbaycan arasında böyle bir gemi ticaretinin gerçekleşememesi önündeki temel görünür sebep yine Almanya oldu ve aslına bakılırsa Türkiyenin yanında Azerbaycan da bu işten oldukça zararlı çıktı. Türkiye'de inşa edilen askeri ve yarı askeri bütün deniz araçlarının üzerinde sadece alman kökenli tahrik sistemleri kullanmaktaydı ve bu donanımların Azerbaycan'a verilmesine de hâliyle Almanya izin vermiyordu.
Buna rağmen Türkiye tarafında kimsenin farklı bir motor ile kendi inşa ettiği deniz araçlarını teklif etmeyi bile düşünmemesi ise oldukça acayip bazı başka durumları işaret etmekteydi fakat şimdilik bu hususları atlamak daha uygun olabilir. Evet motor sebebiyle Türk gemi inşa sanayinin Azerbaycan macerası da başlamadan bitti fakat meselenin ibretlik tarafları bitmedi.
Resim.3) İsrail tarafından, sattığı gemileri yerinde inşa ederek teslim etmek amacıyla Azerbaycan'da kurulan tersane. Burada Azerbaycan Devlet Başkanı tersaneyi gezerken görülüyor, ama bu resmin yazıya ilave edilmesinin sebebi sağdaki alman malı levha bükme makinası. [2]
İkinci safhada Azerbaycan Donanmasını kurma işini olduğu gibi İsrail aldı ve üzerlerindeki bütün elektronik ve silah donanımlarıyla birlikte, küçük sahil muhafaza teknelerinden [Resim.1], hücumbotlara [Resim.2] ve korvetlere varıncaya kadar tarihinin en büyük deniz araçları satışını gerçekleştirerek çok büyük paralar kazandı. Üstelik sattığı gemileri inşa etmek amacıyla Azerbaycan'a bir de tersane [Resim.3] satarak.
İsrail üretimi bütün deniz araçlarının üzerinde de tıpkı Türkiye gibi, daima alman tahrik sistemleri kullanılmaktadır. Kendi motorlarının Türkiye tarafından Azerbaycan'a satılması muhtemel araçlar üzerinde kullanılmasına izin vermeyen Almanya, aynı motorları1 İsrailin kullanmasına ses çıkarmadığı gibi söz konusu gemileri inşa etmek için Azerbaycan'da inşa edilen tersanenin alman makinaları [Resim.3] ile donatılmasını da sağladı.
Doğrusu almanların Türklere karşı daima böyle bir tutum içinde bulunmaları, düşmanlıkta sınır tanımamaları vesaire zaten şaşırtıcı değil, tabiatlarının gereği fakat burada şaşırtıcı olan tek nokta bütün bu yaptıklarına karşın bu koca ülkede hiç kimsenin en ufak bir karşılık dahi vermemesi. Misâl Türk gemileri hâlâ alman sevk ve tahrik sistemleri ile inşa ediliyor ve gelecekte de edilmeye devam edecek gibi görünüyor; Heybeliada Sınıfı [Resim.4], Tuzla Sınıfı, en yeni tank çıkarma gemileri, inşasına henüz başlanan İstanbul Sınıfı ve dahi Anadolu Sınıfı hatta daha ortada bile olmayan TF-2000 ve MİLDEN...
Denizaltı Motorları
Aşağıda, okuyucuların ayrıntıları inceleyebilmesi için hazırlanmış iki küçük çizelge mevcut. İlki muhtelif donanmalar tarafından hâlen kullanılmakta olan bazı güncel denizaltı tasarımlarını içermektedir. Sadece temel Tahrik Sistemi verilerinin sunulduğu bu önemli tasarımlardan yedisi konvansiyonel ve ikisi nükleer denizaltıdır. Çizelgede Rusya ve Çin kökenli denizaltıların mevcut olmaması eksiklik olarak kabûl edilebilir, ilerleyen dönemde fırsat olursa bu yönde bir güncelleme yapılması söz konusu olabilir.
|
Tahrik Amaçlı |
Elektrik Amaçlı |
Denizaltı |
Ülke |
Elektrik Motoru
|
Buhar Türbini |
Dizel Motor
|
Buhar Türbini |
Collins |
İsveç Avustralya |
Jeumont |
Yok |
3 x Hedemora V18B/15UB |
Yok
|
Gür |
Almanya Türkiye |
Siemens |
Yok |
4 x MTU 12V 396
|
Yok |
Rubis |
Fransa |
Jeumont |
1 x ?
|
1 x SEMT-Pielstick 8 PA 4V 185 SM |
2 x ? |
Salvatore Todaro |
Almanya İtalya |
Siemens |
Yok |
1 x MTU 16V 396 |
Yok |
Sōryū
|
Japonya |
Fuji veya Toshiba |
Yok |
2 x Kawasaki 12V 25/25 SB |
Yok
|
Tunku AbdulRahman |
Fransa Malezya |
Jeumont |
Yok |
2 x SEMT-Pielstick 12 PA4 200SM DS
|
Yok |
Virginia |
ABD |
* |
1 x ?
|
? x Caterpillar 35612B V-12
|
? x ? |
Victoria |
İngiltere Kanada |
GEC |
Yok |
2 x Paxman Valenta 1600 RPA SZ
|
Yok |
Walrus |
Hollanda |
Holec |
Yok |
3 x SEMT-Pielstick 12 PA4 200SM DS |
Yok |
Çizelge.1) Seçilmiş ve hâlen hizmette olan bazı denizaltı tasarımlarında kullanılan başlıca tahrik sistemi bileşenleri. Rubis ve Virginia Sınıfları nükleer diğerleri konvansiyonel dizel/elektrik tahriklidir. [*] Sadece acil durumlar için içeri çekilebilir küçük bir yedek motor mevcut.
Bu verilerden de açıkça anlaşılabileceği gibi Türkiye'de onlarca yıldır yürütülen kara propagandanın sayesinde üzerimizde oluşan illüzyonun aksine dünya denizaltıları ne MTU dizellerine ne de Siemens elektrik motorlarına mahkûm değildir!
Bu sebeple, Türkiyenin kendi motorlarını üretmesini şimdilik bir kenara bırakın, Alman devletinin son elli yıldır bütün yaptıklarına karşın, herhangi ikinci bir seçenek için en ufak bir teşebbüste dahi bulunmaması akıl alacak birşey de değildir.
Tabii artık SSM'nin bu hususta bir hamle yaptığı iddia edilebilir lâkin bu haliyle o meselenin de Almanyanın çıkarlarına ters bir sonuç ortaya çıkarması beklenmiyor.
Gemi Motorları
Görüldüğü gibi ikinci çizelge ise seçilmiş bazı savaş gemilerinin temel tahrik ve elektrik sistemi bileşenlerinin dağılımını içermektedir. Burada da henüz Doğu kökenli verilerin olmaması şimdilik bir eksikliktir. Bilhassa kendini ispatlamış Ukrayna kökenli gemi gaz türbinleri ve yakın dönemde seri imalâta geçileceği tahmin edilen Rus kökenli ilk gemi gaz türbinleri ile Çin ve Hindistan'da bu alanda yaşanan gelişmeler de Türkiye tarafından göz ardı edilmemelidir.
|
Tahrik Amaçlı |
Elektrik Amaçlı |
Gemi |
Ülke |
Dizel veya Elektrik
|
Gaz Türbini |
Dizel Motor |
Gaz Türbini |
Alvaro de Bazan |
İspanya |
2 x Caterpillar B16
|
2 x GE LM2500
|
4 x MTU 12V 396
|
Yok |
Aquitaine |
Fransa |
2 x Jeumont |
1 x GE LM2500+G4 |
4 x MTU 4000 |
Yok |
Arleigh Burke |
ABD |
Yok |
4 x GE LM2500-30 |
Yok |
3 x Allison AG9130/9140 |
Carlo Bergamini |
İtalya |
2 x Jeumont |
1 x GE LM2500+G4 |
4 x Isotta Fraschini VL 1716
|
Yok |
Daring |
İngiltere |
2 x GE Converteam |
Yok |
2 x Wärtsilä 12V200 |
2 x Rolls-Royce WR-21 |
De Zeven Provincien |
Hollanda |
2 x Wärtsilä 16V 26ST |
2 x Rolls-Royce Spey SM1C |
4 x Wärtsilä-Deutz D620 V12 |
Yok |
Freedom |
ABD |
2 x Colt-Pielstick |
2 x Rolls-Royce MT30 |
4 x Isotta Fraschini V1708C2ME |
Yok |
Fridtjof Nansen |
Norveç |
2 x Bazan Bravo 12V |
1 x GE LM2500 |
4 x MTU 12V 396 |
Yok |
Gaziantep |
ABD Türkiye |
Yok |
2 x GE LM2500 |
4 x Detroit Diesel ? |
Yok |
Heybeliada |
Türkiye |
2 x MTU 16V 595 TE90
|
1 x GE LM2500 |
? x ? ? |
Yok |
Hobart |
İspanya Avustralya |
2 x Caterpillar B16 |
2 x GE LM2500-SA-MLG38 |
4 x MTU 12V 396 |
Yok |
Kongō |
Japonya
|
Yok |
4 x IHI/GE LM2500-30 |
Yok |
? x ? |
Sejongdaewang |
Güney Kore |
Yok |
4 x GE LM2500-30 |
4 x MTU 12V 396 |
Yok |
Zumwalt |
ABD |
2 x GE Converteam
|
Yok |
Yok |
2 x Rolls-Royce MT30 2 x Rolls-Royce 4500 |
Çizelge.2) Seçilmiş bazı güncel Fırkateyn ve Muhrip tasarımlarında kullanılan başlıca tahrik ve elektrik sistemi bileşenleri.
[Çizelge.2]'de sıralanan gemiler önemli donanmalar tarafından kullanılmakta olan, gayet yetenekli Fırkateyn ve Muhrip sınıfından araçlardır ve çizelge eksik olmasına rağmen yine de dağılımın gösterilmesi açısından buradaki amaca uygun yeterlilikte kabûl edilebilir.
Bilhassa gemi gaz türbinleri konusunda da çok ciddi bir sıkıntı içinde olduğumuz aşikâr olmasına rağmen burada mevzu sadece dizel olduğu için gaz türbini meselesi takip edecek bölüme bırakıldı fakat konuya ilgi duyanlar daha önce yayınlanan gemi gaz türbinlerine yönelik kısa değerlendirmeye de bir göz atmak isteyebilirler.
[Çizelge.2] üzerinde görülebileceği üzere, daha yukarıda denizaltılar için ortaya çıkan durumun bir benzerine gemiler üzerinde de rastlanabilmektedir, seçenekler kesinlikle sanıldığı(!) kadar kısıtlı değildir. Hemen sadede gelip, ülkemizin durumunu değerlendirmek gerekirse; ikinci el alınan ABD kökenli Gaziantep Sınıfı fırkateynleri ve Fransa kökenli Bozcaada Sınıfı korvetleri kapsam dışı bırakırsak donanmamızın bütün önemli suüstü gemileri de tamamen alman MTU dizelleri kullanmaktadır tıpkı Kara Kuvvetlerindeki binlerce ağır zırhlı aracın tamamında olduğu gibi.
Resim.4) Heybeliada (Milgem 1) ve İstanbul (Milgem 2) Sınıfı gemiler üzerinde kullanılan ve tamamı Almanya'dan tedârik edilen Tahrik ve Sevk sistemi bileşenlerini gösteren bir çizim. Bütün donanım sağda görülen LM2500 gaz türbini ile başlayıp sola doğru dişli kutusu (Renk-Almanya) ve dizeller (MTU-Almanya) ile devam ederek pervane milleri, salmastralar, mil yatakları ve pervanelerin ucuna kadar alman ürünleri ile devam ediyor. Toplam sistem içindeki pervane mili yatakları gibi bazı bileşenler tıpkı gaz türbini gibi aslen ABD kaynaklı olsa da biz bunları da Almanya üzerinden alıyoruz ki adamlar hiç olmazsa bi çorba parası kazansınlar... Doğrusu Milgemler üzerindeki alman kökenli bileşenler sadece bunlarla sınırlı da değil; aktif yalpa söndürücülerden, radar perdelerine kadar daha saymakla bitmeyen donanım da Almanya kaynaklı.
Bunun tek istisnası2, inşası henüz başlayan Anadolu Sınıfı havuzlu çıkarma gemisi olacak çünkü söz konusu geminin ihtiyacını karşılamaya uygun MTU dizeli mevcut değildi. Çözüm ne mi oldu? Tabii ki yine bir başka alman dizeli olan MAN, öyle ya herşey Almanya için! Bu arada söz konusu geminin üzerinde de sevk sistemini meydana getiren elektrikli podlar başta olmak üzere pek çok önemli donanım da tamamen Almanya kökenlidir. Bu geminin sevk/tahrik sistemi ile ilgili söyleyecek başka şeyler de var ama belki daha sonra.
Ufukta Bir Umut Işığı Var mı?
Belki.
Mesela Eskişehir TÜLOMSAŞ tesislerinde imâl edilen dizel motorlar iyi ve hızlı bir başlangıç çözümü teşkil edebilir ki bu yönde çalışmalar da aslında yok değil. Fransa'dan alınan SEMT3-Pielstick lisansı ile 1968 senesinden itibaren, lokomotiflerde kullanılmak amacıyla imalâtına başlanan TLM16V185 tipi ağır dizel motorlar bu doğrultada yaşanabilecek gelişmeler için doğal bir başlangıç noktasıdır.
Geçen zaman zarfında artık lisans anlaşmasının süresi bitmiş ve motorların hakları da Türkiye'ye geçmiş durumdadır. Yakın dönemde gerçekleştirilen çalışmalarla bir nevi tecrübe ve deneme mahiyetinde TL4 sertifikası ile birlikte deniz tipine dönüştürülmüş ilk 16 silindirli TLM16V185 motorları Van Gölü ulaşımında kullanılmaya başlanmıştı.
Japon JFE [4] işletmesi de 1964 yılında aldığı lisansla TÜLOMSAŞ gibi üretimine başladığı aynı motoru, temel yapısına müdahale etmeden yaptığı bazı iyileştirmelerle bugün hâla üretmekte olduğu gibi Japon ve Asya gemi ve jeneratör pazarında önemli bir konuma sahiptir. Hâlihazırda TÜLOMSAŞ motorunun yurt dışı kardeşleri olarak ABD, İngiltere, Güney Kore, Hindistan, İsveç, Çin ve Finlandiya'da da SEMT-Pielstick lisansı ile yerli markaya dönüştürülmüş askeri ve sivil gemi, lokomotif ve jeneratör uygulamaları için üretim yapılmakta ve dünya pazarına sunulmaktadır.[3]
TÜLOMSAŞ da süresi bitmiş SEMT-Pielstick lisansı ile 6,8,12 ve 16 silindirli ve 500-2.800kW aralığında motor üretim olanaklarına sahiptir.[3] Yeni geliştirilen yanma mekanizması temel alınarak sivil ve askeri amaçlı gemiler, lokomotifler, iş makinaları, jeneratörler ve enerji santralleri için yenilikçi ve rekabetçi motorların seri üretimine geçilerek dışa bağımlılık rahatlıkla ortadan kaldırılabilir. Bu konuda daha kapsamlı bilgi edinmek isteyenlerin kaynak [3]'ü incelemeleri tavsiye edilir.
Fakat, resmî verilere göre [3] Türkiyenin yıllık olarak sadece ağır dizel motorlar için ödediği bedel 3 milyar dolar civarındadır. Mesela önümüzdeki on yıl düşünüldüğünde, ihtiyacın ve dolayısıyla ithalâtın da yükseleceği göz önüne alınırsa, ağır dizellere 35-40 milyar dolar ödeyeceğimiz kolayca tahmin edilebilir. Bunun bir anlamı da ülkedeki bir avuç insanın cebine, hiç çalışmadan bu satışlar üzerinden 3-4 milyar dolar gireceğidir ki motor konusunda olumlu gelişmeler yaşanabilmesinin önündeki temel engel budur yoksa bu işlerinde altından kalkabilecek teknik insan gücü bu ülkede 50-60 sene önce de mevcuttu...
İlave olarak, bugünlerde Türkiye'de, özellikle denizaltı ve savaş gemisi gibi araçlarda üzerinde dizel kullanma ihtiyacını tamamen ortadan kaldırabilecek bazı yeni teknolojiler üzerinde yapılan çalışmalar da mevcuttur, bununla birlikte gerek uluslararası siyasetin gerekse üstteki paragrafın yansımalarına bağlı olarak söz konusu çalışmaların olumlu bir netice vermesi en azından şimdilik çok zor görünüyor.
Tabii bir de günün meşhur meselesi tank motoru konusu var. Ama bu hususta pek iyi şeyler söyleyebilmek mümkün olmadığı için bunu atlamak daha iyi.
|