Güzel bir kısaltma ile MİLDEN olarak adlandırılan MİLli DENizaltı projesi, gayet başarılı olarak kabûl edilebilecek MİLGEM projesinden kaynaklanan kendine güven artışının da desteğiyle yakın tarihte nihâyet başlatılmıştı. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki MİLDEN, MİLGEM'e veya TF-2000'e vesaire nazaran hem mühendislik hem teknolojik hem de siyasi açıdan çok çok daha zor bir projedir.
Bu zorlukların üstesinden gelebilmek için çok sağlam bir devlet iradesinin yanında proje üzerinde yoğun olarak çalışması gereken başlıca birimlerin ki en önemlileri olarak sırasıyla; Türk Deniz Kuvvetleri, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yerli Sanayii Kuruluşları ve bunların bir arada çalışabilmesinden sorumlu olan SSM'nin büyük bir özveriyle ve tam anlamıyla uyumlu ve milli çıkarlara uygun şekilde görev yapması mutlak bir ihtiyaçtır.
Eğer böyle bir uyum sağlanamazsa veya sağlanması istenmiyorsa söz konusu projenin gerçek anlamıyla başarılı olabilmesi mümkün olamaz. Tabii başarının ne anlama geldiği aslında belli olsa da bazıları için izâfidir mesela MİLDEN olarak ortaya Almanların da istediği şekilde bir Tip214.mod2 çıkarsa buna büyük(!) başarı diyenler de çıkacaktır elbet ama aslında bu başarısızlıktan başka bir şey olmayacaktır.
MİLDEN pek çok açıdan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en değerli ve hassas projelerinden biri olmaya aday durumdadır ki bu sebeple hem bizim için hem de başkaları için çok önemlidir.
Resim.1) Yazının konusu MİLDEN ise burada dağılmış bir M1-Abrams tankının ne işi var? Tahmin edilebileceği gibi sebepsiz değil ve ikisi birbiriyle üstelik doğrudan alâkalı. Sabredenler için biraz aşağıda gereken açıklama mevcut. [1]
MİLDEN mevzusuna başlangıç mahiyetindeki bu ilk değerlendirmede ele alınması gereken konu da aslında aşikârdır: Çelik!
Dünya üzerindeki denizaltı tasarımı kâbiliyetine sahip önde gelen ülkelerin tamamı kendi tasarladığı denizaltıları inşa etmek için kendi çeliğini kullanmaktadır. Bu sebeple eğer Türkiye kendi mukâvim tekne çeliğini geliştirip üretmeden ve bunu başarıyla kullanmadan milli bir denizaltı yaptığını iddia ederse daha en başında projeye gölge düşmüş sayılabilir.
Peki bu noktada akla gelen temel sorular nelerdir;
- Türkiye kendi imkânlarıyla yüksek evsaflı mukâvim tekne çeliklerini geliştirip üretebilir mi?
- Türkiye böyle bir üretim yapacak mı?
İlk soruya cevap vermek kolay; evet geliştirebilir ve üretebilir.
Ama ikinci sorunun cevabı için aynı şeyi söyleyebilmek maalesef pek mümkün değil, atalarımızın dediği gibi:
Minareyi Çalan Kılıfını Hazırlar
Ve bu kılıf savunma çevrelerinde son yıllarda altyapısı dikkâtlice kurgulanıp hazırlanarak ve biraz da medya destekli toplum mühendisliği faaliyetleri ile pekiştirilerek imâl edilmiş durumda görünüyor. Ortamın içindeki insanlar zaten kılıfı biliyor da dışındakiler için kısaca açıklama gerekirse yapısı özet olarak şöyle:
Birkaç tane milli denizaltı inşa etmek için gereken topu topu üç, beş bin ton yüksek mukavemetli çelik için senelerce sürecek böyle büyük bir arge çalışmasına ve yüksek üretim mâliyetine ne gerek var ki! İthâl etmek çok daha hızlı ve ucuz olur.
Ne kadar da güzel bir kılıf öyle değil mi? Ama bu iyi niyetliymiş gibi görünen yaklaşım aslına bakılırsa hiç göründüğü gibi değil, kesinlikle değil...
Doğrusu bu yaklaşım sadece buradaki gibi çelik meselesinde değil günümüz Türk savunma sanayiinin neredeyse her alanında benzer şekilde uygulandığından içinde bulunduğumuz durumun eski günlerdeki düzenden bile daha tehlikeli yanları olduğu genellikle insanların gözünden kolayca kaçabiliyor özellikle bizim tamamen milli olduğunu düşündüğümüz sistemlerin güvenlikleri ve buna bağlı olarak gerçek savaş şartlarında ne yapabilecekleri hususunda.
Benzer bir kurgu Havuzlu Çıkarma Gemisi projesi olarak başlayıp Cep Uçak Gemisi olarak nihâyetlenen ihalede de başarıyla(!) uygulanmıştı. O zaman da dediler ki topu topu bir tane gemi (gerçi daha geminin inşası henüz başlamışken ikincisinin siparişi de konuşuluyor ya) için uğraşıp ne diye tasarım yapalım ki. Paramız bol, mühendisimiz yok! Bastıralım parayı da alalım.
Oysa bu geminin tasarımı MİLGEM'den veya TF2000'den daha zor değil, MİLDEN'e göre ise çok daha kolay. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki ne İTÜ'den ne de GMO'dan bu ve benzeri hususlarda çıt bile çıkmaması da başlı başına gâyet üzücü bir durum; Türkiyenin gemi mühendisliğini yeteneği İspanya'dan daha geride değil ki...
Acaba İspanyollar neden bizim gibi düşünmedi? Çok daha kolaydı. Ama akıllıca hareket ettiler. Önce çalışıp kendi ihtiyaçları için bir gemi tasarladılar ve inşa ettiler sonra bunu çeşitli ülkelere satarak büyük kârlar elde etmeye de başladılar. Bizdeki hikâye ise hep aynı; çalışmadan kazanma ümidiyle yaşamak.
Güvenlik, meselenin en önemli maddesi ama değerlendirilmesi gereken daha başka hususlar da var ki bunların başında ülkenin iktisadî çıkarları gelmektedir.
Tekrar MİLDEN'in kılıfına dönersek; eğer Türkiye kendi çok yüksek mukavemetli çelik ailesini geliştirip üretirse bu amaçla yaptığı yatırım iddia edildiği gibi çöpe mi gidecek? Tabii ki hayır! Denizaltı mukâvim teknelerinin inşa edilmesinde kullanılan çelikler zaten çok geniş bir sanayi yelpazesinde üstelik giderek artan oranlarda talep görmektedir kaldı ki Türkiye de bu tür çeliklere olan büyük ihtiyacını sadece ithalâtla karşılayabilmektedir.
İnşaat alanından, makina sanayine, her türlü denizcilik uygulamalarından havacılığa kadar pek çok sanayi için böyle çok yüksek mukavemetli çelikler talep edilmektedir. Haliyle bütün dünyanın yüksek evsaflı çelik piyasasını elinde tutan birkaç ülke de bu durumun değişmemesi için elinden geleni yapmaktadır.
Türkiye ve Çelik
Türkiye dünya çelik piyasasının önemli bir oyuncusudur ve toplam ham çelik üretimi açısından sekizinci konumdadır. Belki bundan da önemlisi ülkenin çelik sanayii 2012 senesine kadar düzenli ve istikrarlı bir büyüme [Resim.2] gerçekleştirebilmiştir. Bu husus daha önce, aynı zamanda bu makaleye bir temel de teşkil edebilmesi açısından kısaca ele alınmaya çalışılmıştı ki oradaki verilerin konuyla ilgilenenler tarafından incelenmesi ayrıca faydalı olabilir.
Resim.2) Türkiyenin ham çelik üretimi açısından 1980-2014 dönemi için bazı ülkelerle karşılaştırılması.
Hemen yukarıdaki [Resim.2] incelenirken dikkâti çeken birden fazla önemli nokta var. Evet ham çelik üretimi açısından geldiğimiz nokta güzel ama yeterli mi? Doğrusu değil çünkü aynı zamanda dünyanın sekizinci büyük çelik ithalatçısıyız! Bu demektir ki halen ihtiyacımızı karşılayabilmekten uzaktayız. Bunun muhtemelen çeşitli sebepleri vardır fakat önemli noktalardan biri Türk sanayiinin yüksek evsaflı çelik ihtiyacını hemen hemen tamamen ithalât yoluyla karşılayabilmesidir. Kısaca ham çelik üretiyoruz ama bu çeliği işleyip yüksek evsaflı çelik üretmek yerine ithalâtı yeğliyoruz daha doğrusu ithalât lobisine teslim oluyoruz.
Sadece İsveç ile Türkiyenin ham çelik üretimlerini karşılatırarak bile belli vurgular yapılabilir. Görüldüğü gibi İsveçin ham çelik üretimi son derece istikrarlı ve yatay bir seyir izliyor. Daha 1985 senesinde İsveçin üretim miktarını yakalamışız bugün ise kat kat fazla üretim yapıyoruz. Ama unutmamak gerekli ki kişi başı çelik üretimi açısından İsveç'i ancak bir iki sene kadar önce yakalayabildik. Diğer taraftan İsveç sadece yüksek evsaflı çelik üretimine yöneldiği için bu işten çok büyük paralar kazanabilirken bizim için böyle bir kazanç söz konusu olmadığı gibi bu tür çeliklerin ithalatı için çok büyük paralar harcıyoruz.
Denizaltı mukâvim teknelerinin inşalarında da kullanılmakta olan İsveç kökenli Weldox çelik ailesi daha önce kısaca ele alınmıştı. Ama bu çelikler sadece denizaltı inşasında kullanılmıyor ve dünya yüksek mukavemetli çelik piyasasının en önemli ürünlerinden biridir. Eğer İsveçliler de bugün Türkiye'ye pazarlanmakta olan şekilde; "üç beş denizaltı için bu kadar yatırıma ne gerek var çeliği gidip başka bir ülkeden alalım" deselerdi bugün dünyanın en verimli çelik sanayiine sahip olamaz, her sene milyarlarca avro kâr elde eder hale gelemezlerdi.
İsveçin Weldox programı da aslında kendi denizaltı sanayilerinin o zamanlar talep ettiği yeni nesil "Su Verilmiş ve Tavlanmış (SVT) Düşük Alaşımlı Çelik" ihtiyacını karşılayabilmek için başlamıştı. Tabii ki kolay olmadı 1960'larda başladıkları teknoloji geliştirme çalışmaları yirmi seneden fazla sürdü ama her zaman olduğu gibi çalışmanın karşılığını aldılar. Burada İsveç örnek verilmiş olsa da diğer önde gelen yüksek evsaflı çelik üreticisi ülkeleri incelerseniz benzer hikâyelerle karşılaşabilirsiniz.
Şimdi bize diyorlar ki MİLDEN için neden çelik üretelim ki, ithâl edelim gitsin. Eğer bu konuda çok ısrar edersek muhtemelen ikinci safhada doğrudan ithalât yerine Türkiye'de bir yerli görünümlü şirket kurup üretimi burada yapmayı teklif edecekler ama bunun da ithalâttan bir farkı olmayacağı gibi size teknoloji transfer ediyoruz martavalıyla çeliği daha da pahalıya satıp kârlarını iyice arttıracaklar. Ama bize MİLDEN için çeliği bedava bile verseler kabûl etmememiz gerekir!
Sayfanın üstlerine doğru parçalanmış bir tank [Resim.1] resmi görüyorsunuz. Bu ABD kökenli bir M1 Abrams tankı. Kule zırhı soyulduğu için alt katmanları da ortaya çıkmış durumda. Bu tankın bütün temel gövde ve kule yapısı HY120 sınıfı düşük alaşımlı SVT çelik ile imal edilmiştir. Temel yapıyı oluşturan alt katman 100mm, dış katman ise 60mm HY120 ihtiva eder. Tankı koruyan asıl zırh sistemi ise bu iki katman arasında bulunmaktadır. Neymiş? Meğer mukâvim tekne çeliği ile başka işler de yapılabiliyormuş! Mesela Türkiye'de inşa edilen bilimum zırhlı aracın yüksek evsaflı çelik ihtiyacı nasıl karşılanıyor acaba?
HY çelik sınıfı 1960'lardan beri inşa edilen bütün ABD (önceleri HY80 daha sonra HY100 ve bilgiler kesin olmasa da günümüzde HY130 veya HY140), ayrıca QxN adı altında İngiliz ve mesela inşa edilmekte olanlar dahil bütün Türk Deniz Kuvvetleri denizaltılarında kullanılan mukâvim tekne malzemesidir.
Ama bunun yanında su verilmiş ve tavlanmış düşük alaşımlı çelikler (mesela HY80 ve HY100) ABD donanmasının bütün suüstü gemilerinin yapısal olarak hassas bölgelerinde yoğun olarak kullanılagelmektedir çünkü savaş gemilerinde de bu tür çeliklere ihtiyaç duyulan özel durumlar vardır ayrıca pek çok farklı donanma için de aynı durum geçerlidir ve tabii ki bizim gelecekte inşa edeceğimiz askeri suüstü gemileri için de ihtiyacımız olacaktır. SVT sınıfı çelikler yeri geldiğinde ticari gemilerin üzerinde, yarış teknelerinde, köprü, vinç vesaire inşaatlarında, zırhlı araçlarda, uçaklardan füzelere kadar her türlü hava araçlarında da bütün dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.
Velhasıl MİLDEN için yatırım yapıp çelik üretmeye gerek yok demek aslında kasıtlı olarak tamamen saptırılmış bir bilgidir.
Türkiye eğer böyle bir teknolojiyi kendisi geliştirirse milyarlarca liralık yüksek evsaflı çelik ithalâtından kurtulabileceği gibi bir süre sonra milyarlarca liralık ihracata ulaşabilir. Milli sanayinin dünya çapındaki rekabet gücünün büyük oranda artacak olması, savunma sanayiinin yaptırımlardan, kısıtlamalardan ve örtülü ambargolardan kurtulacak olması, Çin sebebiyle krize girmekte olan yerli çelik sanayiinin güçlenmesine imkân sağlanabilecek olması, istihdamın artacak olması da cabası.
Tabii ki bu kolay bir teknoloji değil ama Türkiyenin altından kalkabileceği bir konu. Bugün arge temelli milli bir çalışma başlatılsa uygun bir çelik ailesinin ve kaynak teknolojisinin geliştirilmesi ve olgunlaşması iyimser bir tahminle en azından on sene kadar sürecektir.
MİLDEN'e Nasıl Bir Çelik Lâzım?
Milli yüksek mukavemetli çelik konusunda henüz bilinen bir çalışma mevcut olmadığı ve yukarıda belirtildiği gibi böyle bir teknoloji için gerekli arge süresinin asgari on daha makûl bir tahminle onbeş sene kadar alacağı göz önüne alındığında şu an için gidişat maalesef MİLDEN'in 1.6782 (Alman üretimi HY100) çeliği ile inşa edileceği yönünde gibi görünüyor ve bu çeliğin doğrudan ithâl edilmesi ile lisans altında Türkiye'de imâl edilmesi arasında bir fark olmaz.
Fakat MİLDEN'in 2030-2065 döneminde görev yapacağı düşünüldüğünde denizaltının o zaman diliminde ulaşılması muhtemel DSH1 seviyesine karşı hayatta kalabilmesi için çok daha iyisine ihtiyacı olacağı rahatlıkla tahmin edilebilir ama bu noktada işin içine uluslararası siyaset de dahil olduğundan Türkiyenin belli bir seviyenin üstünde niteliklere sahip olabilecek bir denizaltı inşa edebilmesinin önünde ciddi engeller de olacaktır.
YTDP projesine bakınca da aslında bunun bazı işaretleri rahatlıkla görülebilir. Bu denizaltılara milyarlarca avro veriyoruz ama aldığımız araçlar üzerinde gerçek anlamda bir tasarrufumuz olduğunu söylemek de iyimserlik olur.
Burada konu çelik olduğuna göre YDTP'yi sadece çelik açısında ele alalım: Bu denizaltılar üzerinde kullanılan çelik Almanya kökenli ve ne olduğu belli. Ama piyasada çok daha üstün nitelikte olup da aynı amaçla kullanılabilecek ticari çelikler de mevcut mesela Weldox960. Bu çeliğin, inşasına kısa süre önce başlanan A26 sınıfı denizaltı üzerinde de kullanılacağı söyleniyor.
Eğer Reis sınıfı denizaltıları, eşdeğer ağırlık için Weldox960 ile inşa etseydik mesela Yunan 214'lerine göre çok daha derine dalabilen ve sualtı patlamalarına karşı daha yüksek dirence sahip bir mukâvim tekne elde edilebilirdi ama buradan anlayabileceğiniz gibi paramızla bile istediğimizi yapamıyoruz ve ne olursa olsun kendi çeliğimizi üretmezsek bu düzenin değişmesi söz konusu olamaz.
Son cümle olarak MİLDEN için en azından 1.100MPa sınıfından bir çeliğe ihtiyacımız olacağını ifade etmek uygun olur ki sebeplerini MİLDEN'den beklenenler konusundaki ikinci dördüncü makalede ele almak uygun olacaktır.
İkinci Bölüm > Milli Denizaltı: MİLDEN - Tahrik
Üçüncü Bölüm > Milli Denizaltı: MİLDEN - Motor
|